T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
KARABÜK / MERKEZ - Demir Çelik Anadolu Lisesi

Rehberlik Nedir Ne Değildir?

“REHBERLİK VE PSİKOLOJİK” DANIŞMA NEDİR?

Rehberlik terimi, Farsça “yol gösteren kimse, kılavuz” anlamına gelen “rehber” sözcüklerinin sonuna -lik ekinin getirilmesiyle oluşturulmuştur. Söz konusu terim İngilizce’de “guidance” sözcüğü ile karşılanmaktadır (Ozon, I959; s. 604; Yeni Redlouse Lügati, 1962, s. 468)

Genelde “bir yardım hizmeti” olarak bilinen rehberliğin, insanlık tarihiyle yaşıt olduğu söylenebilir, ilk insanlardan bu yana, bilenler, bilmeyenlere; anne babalar, çocuklarına; ablalar, ağabeyler, kardeşlerine; öğretmenler, öğrencilerine yol göstermek, öğüt vermek, onların sorunlarını çözmek biçiminde yardım etme eğilimini göstere gelmişlerdir.

“Rehberlik” sözcüğü; 20. yüzyılın başlarından bu yana sürdürüle gelen çalışmaların sonucu olarak, bir anlam daha kazanmıştır. Bu anlamdaki “rehberlik” sözcüğü, öğrenci kişilik hizmetleri içerisine giren konulardan, daha çok “öğrencinin kişilik gelişimi ve çevresine uyumu ile ilişkili olan hizmetler” dile getirmektedir

Bugün “rehberlik” sözüyle daha çok, kişiye çevresini anlamasına yardım için sunulan “bilgi verme” hizmetleri anlatılmak istenmektedir. “Psikolojik danışma” ile de “kişinin kendini anlaması ve öğrenmesi için gerçekleştirilmeye çalışılan özel etkileşim süreci” anlatılmaktadır {kuzgun, 1981).

Eğitimde öğretim ve yönetim etkinliklerinin dışında öğrenciye dönük hizmetlerin tümüne öğrenci kişilik hizmetleri denmektedir.

Günümüzdeki eğitim anlayışında her öğrencinin bireysel farklılıkları olduğu kabul edilerek öğrenci merkezli eğitim öğretim ortamı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu nedenle eğitimi tamamlatıcı ve destekleyici bir hizmet olan PDR hizmetlerine önem verilmektedir.

Okulda PDR hizmetleri, öğrencinin kendini daha iyi tanıması, özelliklerinin farkında olması, kendisine açık olan fırsatları ve seçenekleri tanıması, kendisi için gerçekçi kararlar alabilmesi, potansiyellerini geliştirebilmesi, karşılaştığı engel ve sorunlara karşı uygun baş etme becerileri gösterebilmesi ve çevresine uyum sağlayabilmesi için yürütülen psikolojik yardım hizmetleridir.

Okul PDR hizmetleri kapsamında verilen hizmetler doğrudan ve dolaylı hizmetler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

A)Doğrudan Hizmetler

Bu grupta yer alan hizmet alanları doğrudan öğrenciye yönelik PDR hizmetlerini içermektedir.

1)Psikolojik Danışma

2)Oryantasyon

3)Öğrenciyi Tanıma

4)Bilgi Toplama ve Bilgilendirme

5)Yöneltme ve Yerleştirme

6)İzleme Hizmetleri

B) Dolaylı Hizmetler

Bu grupta yer alan hizmet alanları, doğrudan öğrenciye yönelik olmayan fakat öğrenciye sunulan PDR hizmetlerinin etkinliğini ve verimliliğini arttıran onları tamamlayıcı bir nitelik taşıyan hizmetlerdir.

1)Okul PDR Programını Hazırlama

2)Konsültasyon

3)Anne-babaya Rehberlik

4)Çevre ile İlişkiler

5)Araştırma ve Değerlendirme Hizmetleri

Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri, belli ilkeler ışığında yürütüldüğünde amacına ulaşabilmektedir. Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin verilişi sırasında göz önünde tutulması gereken ilkeler şunlardır (Kuzgun, 1981, 1991; Kepceoğlu, 1989):

1. Rehberlik ve psikolojik danışma, demokratik toplum değerlerine ve bireysel gereksinimlere dayanmalıdır.

2. Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri, yararlanmak isteyen her bireye sunulmalıdır.

3. Rehberlik ve psikolojik danışmada bireye, saygın bir varlık olarak bakılmalıdır.

4. Rehberlik ve psikolojik danışmada bireye, kendisi için seçimler yapma ve kararlar verme özgürlüğü tanınmalıdır.

5. Rehberlik ve psikolojik danışma, sürekli yararlanılabilecek bir hizmet olarak uygulanmalıdır.

6. Rehberlik ve psikolojik danışma, gizlilik temeline dayanmalıdır.

7. Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri, beklenen yararı, ancak, öğrenci odaklı eğitim sisteminde sağlayabilmektedir. O nedenle, öğrenci odaklı eğitim sistemi egemen kılınmalıdır.

8. Rehberlik ve psikolojik danışma, öğrencilerle İlgili planların işbirliği ile yürütülmelidir.

9. Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinde bireysel ayrılıklar göz önünde tutulmalıdır.

10. Rehberlik ve psikolojik danışma ile birey; bedensel, zihinsel, toplumsal ve duygusal yönden, ilgiye yetenekleri doğrultusunda, bütünüyle geliştirilmeye çalışılmalıdır.

11. Rehberlik ve psikolojik danışma, eğitimin ayrılmaz bir parçası olarak uygulanmalıdır.

12. Rehberlik ve. psikolojik danışma,, her okulun kendi amaç, gereksinim ve olanaklarına uygun biçimde uygulanmalıdır.

13. Rehberlik ve psikolojik danışma; örgütlü, planlı bir biçimde ve profesyonel bir hizmet olarak verilmelidir.

Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin verilebilmesi İçin, bireye, onun kişisel kararlarına ve bireysel ayrılıklarına duyarlık gösteren, demokratik bir eğitim ortamı gerekmektedir. Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri, ancak, demokratik yaşamın egemen olduğu bir eğitim ortamında verilebilmektedir. Eğitim görevlilerinin tümü, demokratik bilinç, tutum ve davranış edinmiş olmadıkça; kendi paylan oranında Öğrencilerin tüm yönleriyle gelişmelerine yardım etme İstek ve becerisini göstermedikçe, rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinden beklenen verim elde edilememektedir. Rehberlik ve psikolojik danışma ilkeleri incelendiğinde, bunların zorunluluğu anlaşılmaktadır

“REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA” NE DEĞİLDİR?

1. Rehberlik ve psikolojik danışma yardımı bireye tek yönlü olarak doğrudan doğruya yapılan bir yardım değildir. Rehberlik ve psikolojik danışma yardımı ancak karşılıklı bir etkileşim sonucu gerçekleştirilebilir. Rehberlik ve psikolojik danışma yardımında hem yardımı veren, hem de yardımı alan önemlidir. Bunlar arasındaki etkileşim karşılıklıdır. Bu bakımdan, rehberlik ve psikolojik danışma yardımını tek yönlü olarak yardım edenin karşı tarafa bazı şeyler aktarması biçiminde anlamak çok yanlıştır.

2. Rehberlik ve psikolojik danışmanın temelinde bireye acımak, onu kayırmak, her sıkıntıya düştüğünde bireye kol kanat germek gibi bir anlayış yoktur. Rehberlik anlayışında birey güçlü ve değerli bir varlıktır. Rehberlik ve psikolojik danışma yardımı ile birey sahip bulunduğu gücü kullanma ve daha da geliştirme imkânına kavuşur. Bu yardım ile birey karşılaştığı sorunları çözmede kendi kendine yeterli bir düzeye erişebilir. Bunun için, rehberlik ve psikolojik danışma yardımı bütün bireylere dönüktür ve her bireyin kendini gerçekleştirme yolunda bu yardımdan kazanacağı şeyler vardır.

3. Rehberlik ve psikolojik danışma bireyin sadece duygusal yanı ile ilgilenmez. Rehberlik ve psikolojik danışma yardımında duygusal süreçler esastır. Duyguların açıklanması ve anlaşılması bu yardımın özünü oluşturur. Ancak sürecin özelliğine işaret eden bu durumu, bireyin sadece duygusal yanı ile ilgilenme anlamına almamak gerekir. Rehberlik ve psikolojik danışma, bir bütün olarak bireyin tüm gelişimi ile yakından ilgilenir. Buna göre, sosyal, duygusal, zihinsel ve hatta fiziksel nitelik gösteren her türlü gelişim sorunu, mesleki ve eğitsel sorunlar ve tüm kişisel sorunlar rehberlik ve psikolojik danışmanın yakından ilgilendiği konulardır.

4. Rehberlik ve psikolojik danışmada kullanılan bütün yöntem ve teknikler amaç değil sadece araçtırlar. Rehberlik ve psikolojik danışmada belirli amaçlar için çeşitli testler, envanterler, anketler kullanılabilir. Bunlardan elde edilen bilgiler sistematik bir biçimde gruplandırılıp sınıflandırılabilir. Ancak bu bilgilerin bireye dönük olarak etkili bir biçimde kullanılması gerekir. Çünkü, rehberlik ve psikolojik danışmada, bireyin kendini tanımasına yardım esastır.

5. Rehberlik ve psikolojik danışma bu yardımı alan birey bakımından akademik bir öğrenme konusu ya da ders değildir. Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerini öğretim çalışmalarına eklenmiş ve bu çalışmaların uzantısı gibi görmek yanlıştır. Genel bir kural olarak, rehberlik bireye bilgi verme işi değildir. Rehberlik ve psikolojik danışma yardımında gerektiğinde bireye verilecek bilgi, problemin çözülmesinde yardımcı olacak bir kaynağa işaret etmekten öteye geçmemelidir. Rehberlik yardımının merkezi bireyin kendisidir. Yardım konusu olan problemle ilgili daha çok bilinçlenmek ve gerekli kararları almak üzere bireye yardım esastır. Bunun için de yardım eden tarafın bilgi aktarmak gibi bir görevi yoktur.

6. Rehberlik bir disiplin görevi değildir; rehberlik yargılamaz ve ceza vermez. Okullarda rehberlik ve psikolojik danışmayı bir disiplin ve kontrol aracı olarak görmek kesinlikle yanlıştır. Rehberlik ve psikolojik danışma yardımı ile öğrenci davranışlarının değişebileceği ve böylece öğrencilerin çevresine daha sağlıklı ve dengeli bir uyum yapabilecekleri açısından rehberlik ve psikolojik danışma ile okul disiplini arasında ancak dolaylı bir bağlantı kurulabilir. Disiplinde irdeleme, eleştirme, yargılama ve gerekirse ceza verme vardır. Bütün bunlar rehberlik anlayışında yeri olmayan unsurlardır.

7. Rehberlik ve psikolojik danışma her türlü problemi hemen çözebilecek sihirli bir güce sahip değildir. Rehberlik ve psikolojik danışma yardımında yardımı alan bireyin bu yardımı almaya hazır ve istekli oluşu önemli bir noktadır. Aslında, rehberlik ve psikolojik danışma yardımının amacı bireyin kendini gerçekleştirme düzeyini geliştirme olarak bireyin değişmesini ve yeni yaşantılara açık bir duruma gelmesini zorunlu kılar. Birey değişmeye ve yeni yaşantılara açık olduğu ölçüde rehberlik ve psikolojik danışma yardımının etkililiği artar. Öte yandan, bireyin içinde bulunduğu ortam ve koşullar da rehberlik ve psikolojik danışma yardımının etkililiğinde önemli bir rol oynarlar. Okullarda tüm öğrenciler için yürütülen rehberlik yardımının etkililiği yine, okulun ortam ve olanakları ile yakından ilgilidir. Rehberlik ve psikolojik danışma için ayrılan yer, araç ve gereçler; okul programının ve okulda uygulanan kuralların rehberlik anlayışına uygun olup olmadığı vb. rehberlik ve psikolojik danışma yardımını etkileyen unsurlardandır. Bütün bunlar dikkate alınarak rehberlik ve psikolojik danışma yardımının etkililiğinin bireyden bireye konudan konuya ve durumdan duruma değişiklik gösterebileceğini kabul etmek gerekir.

ERGENLİK DÖNEMİ VE ÖZELLİKLERİ

(KIZLARDA 11-20 YAŞ, ERKEKLERDE 13-21 YAŞ)

Ergenlik, kelime anlamıyla büyümek ve olgunlaşmak anlamına gelir. Ergenlik dönemi; biyolojik, zihinsel, psikolojik ve sosyal açıdan bir gelişme ve olgunlaşmanın yer aldığı çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir. Genellikle ergenlik çağı ilkokulun son sınıfında başlar, üniversiteden mezuniyetle biter. Ergenlik çağı evrensel bir gelişim dönemidir. Dünyamızda her birey bu çağı yaşar. Evrensel nitelikteki biyolojik değişmeler çocuğun yetişkin davranışını edinmesi ve yeni ilişkiler geliştirmesinin ön koşuludur. Ergenliğin ne kadar süreceği ve ergenin üstesinden gelmek zorunda olduğu görevlerin sayısı ise bir kültürden diğerine, bireyden bireye büyük ölçüde değişiklik gösterir.

İnsan gelişiminin bir evresi olarak “ergenlik dönemi” ele alındığında ilk incelenmesi gereken konu ergenlik ile “erinlik” evrelerinin arasındaki farklılığı belirlemektir. Cinsiyet yeteneklerinin kazanıldığı dönemdir. Bu dönem, ergenlik döneminde yaşanılacak değişme ve gelişmeler için gerekli hazırlıkların yapıldığı, biyolojik ve fizyolojik gelişmelerin ilk aşamalarının oluşturulduğu, ikincil cinsiyet özelliklerinin oluştuğu (seslerin incelip kalınlaşması, tüylerin ve sakalların çıkması… vs.) dönemdir. Bu dönemin başlama zamanı da süresi de kişiden kişiye göre değişmektedir. Bu evre kızlarda 6 ayı biraz aşarken, erkeklerde 2 yıl hatta daha da fazla sürebilir. Bu dönem Türkiye’ de, kızlarda ortalama olarak 10-12, erkeklerde 12-14 yaşlar arasında başlar.

A) BEDENSEL GELİŞİM: 

Ergenlik dönemindeki bedensel gelişim, bir anlamda duygusal, sosyal ve zihinsel olgunlukların temelini oluşturmaktadır. Bir başka deyişle ergenlik, biyolojik değişmeyle başlar; bedensel, zihinsel ve sosyal gelişme ile son bulur. Bu büyüme hormonlarının  çalışmasını, cinsiyet bezlerini ve bilişsel kavrama yetisini geliştirir.

Bedensel değişim denildiğinde boy, ağırlık, iskelet ve kas sistemi, iç salgı sistemindeki değişim ve gelişim akla gelmektedir.

İç Salgı Bezleri: Bedensel değişimlerin kısa süre içinde hızla değişmesi hipofiz bezinin büyüme hormonunu salgılaması sonucu gerçekleşir. Ona bu emir hipotalamustan gelir. Hipofiz bezinin salgılandığı hormonlar; troid, adrenalin bezler gibi salgı bezlerini de etkilemektedir. Bu bezler, büyüme gelişiminin olmasını, kadınsı ve erkek özelliklerin belirginleşmesini cinsel olgunluğa erişilmesini, yumurta ve sperm hücrelerinin olgunlaşmasını sağlamaktadır. (Yumurta hücrelerinin olgunlaşması ve adet kanaması görülür, 28 günde bir periyodik olarak tamamlanır.)

Boy Gelişimi: Bu dönemin en belirgin habercisi boy uzamasıdır. Erkeklerde hem boy hem ağırlık eğrilerinde yükseliş 12-16 yaşları arasında daha keskin ve belirgin bir biçimde görülmekte ve bu ilerleme 18 yaşına kadar sürmektedir. Kızlarda ise ergenlik öncesinde hızlı olan gelişimin ergenlik döneminde yavaşladığı görülür. Doğumda erkekler kızlara oranla biraz daha uzundur. 10 yaş dolaylarında erkek birkaç yıl için bu boy avantajını yitirir. Ergenlik ortalarına doğru  erkek çocuğu yeniden kazandığı bu boy avantajını yaşam boyu sürdürür.

Ağırlık  Gelişimi: Ağırlık gelişimi boy gelişimine paralel bir gelişim izler. Cinsler arasındaki fark da aynı düzeydedir. Erinlik öncesi kızlar erkeklerden daha hafiftirler. Erinlik dönemine girildiğinde kızlar erkeklerden biraz daha ağır olurlar. Ancak erinlik sonlarına doğru erkekler daha ağır olurlar ve bu avantajlarını yaşam boyu sürdürürler.

İskelet ve Kas Gelişimi: Erinlik döneminde ağırlık artışı kemik ve kas artışıyla oluşur.  Çocukluk döneminde, kaslar vücut ağırlığının % 30’unu, olgunlaşma sonucu ise %63’ünü oluşturur.  Kemikler ağırlaştığı gibi hacimce de genişlerler. (Kemikleşme derecesi beslenmeyle doğrudan ilişkilidir. )

Beden Şekli ve Oranları: Çocukluk döneminde kız ve erkekler arasında şekil  açısından çok az farklılık varken ergenlik döneminde bu farklılığın giderek arttığı dikkati çeker. Erkeklerin şekli genellikle dümdüz uzanan bacaklar, dar kalça, geniş omuzlar olurken; kızlar eğimli olarak uzanan bacaklar, geniş kalçalar, dar omuzlar şeklindedir.

Ayrıca, erkeklerde kas kütlesinde artış gözlenirken; kızlarda yağ kütlesinde artış gözlenmektedir. Erkeklerin seslerinde kalınlaşma olurken, kızların seslerinde incelme olmaktadır. Vücudun belli yerlerinde kıllar çıkar. Kızların kalça ve göğüsleri büyürken erkeklerin omuzlarında genişleme olur. Yüzde ergenlik sivilceleri çıkmaya başlar.

ERGENLİK DÖNEMİNE İLİŞKİN BAZI FİZİKSEL SORUNLAR

Erken ve Gecikmiş Ergenlik: Ergenlik belirtilerinin ortaya çıkma yaşı bireysel farklılıklar gösterebilmektedir. Erkek çocuklarda 12-16 yaşlar arasında boy, ikincil cinsiyet özellikleri, kas gelişimi yönlerinde büyük farklılıklar psikolojik farklılıklara yol açabilmektedir. Erken gelişenlerde fizik yapılarından kaynaklanan aşırı güven, saldırganlık; geç gelişenlerde ise güvensizlik ve kıskançlık duyguları ortaya çıkabilmektedir. Kız çocuklarına baktığımızda ise; erken olgunlaşmadan dolayı stres altına girebilir. Erinlikle birlikte vücutlarında görülen değişiklikleri saklama eğiliminde olabilirler. Örneğin, göğüslerindeki gelişimi saklamak için bazı kız çocukları kambur bir duruş gösterebilir. Geç olgunlaşan kız çocuklarında ilk ay halinin görülmesi 16 yaşına kadar sarkabilir. Bu tür çocuklar arkadaşlarından geri kaldıklarını fark ettikleri için tedirginlik yaşayabilir.

Şişmanlık: Ergenlik yaşlarındaki hızlı büyümeye bağlı olarak kalori ihtiyacının artması, bu dönemde sık rastlanan psikolojik etkenlerin de etkisiyle gelişen şişmanlık bir sorun olarak belirebilir. Şişmanlık psikolojik sorunlara yol açabilir. Bu sorunlar başka sorunları da doğurabilir. Öğretmenlerin sınıflarında bulunan şişman çocuklara ilgi göstermeleri ve onların bu durumunun getirebileceği sorunlara yardımcı olmaları gerekmektedir.

Anoreksiya Nervosa: Daha çok ergen kız çocuklarında görülen psikolojik nedenlere bağlı iştahsızlık ve aşırı derecede kilo kaybı ile ortaya çıkabilir. Zayıflama isteği ile perhiz yapılması ve bunun giderek aşırı bir şekilde uygulanması Anoraksiya Nervosa’ ya yol açan bir nedendir.

Akne(sivilceler): Androjen hormonların etkisiyle, ergenlikte kıllanmanın yanı sıra  yağ bezleri de olgunlaşmakta ve salgıları artmaktadır. Bu bezlerin ve kıl diplerinin iltihaplanması ile özellikle 13-18 yaşları arasında her iki cinste de akne çok sık görülmektedir. Deri temizliğine dikkat etmeyen gençlerde bu duruma daha sık rastlanır.

B) ZİHİNSEL (BİLİŞSEL) GELİŞİM

11 yaşından sonra başlayan ve mantıksal düşüncenin yetişkinler düzeyine eriştiği bu döneme “soyut işlem dönemi” denir. Daha önceki dönemde çocuk sadece somut işlemleri yapabilirken; bu dönemde soyut işlemleri de yapabilmektedir. Bu devrede çocuklar görüşlerini haklı gösterebilecek düşünce kurallarını ve mantık yollarını bulmaya başlarlar.

Soyut işlemler diğer insanlarla işbirliği sayesinde oluşur ve gelişir. 7-8 yaşlarından itibaren sosyalleşmeye başlayan çocuk, 11-12 yaşlarında oyun kurallarının kişiler arası anlaşmalar sonucu meydana geldiğini anlayacak kadar bu alanda ilerlemiş durumdadır. Görüş alış-verişi ve tartışma çocuğun yaşamında önemli bir şekilde yer almaya başlar. Böylece  sosyal yaşam içinde kişisel görüş ve tartışmalar işbirliğini gerekli kılar.  Bu da çocuğun anlayışının giderek geliştiğini ve daha önce sahip olmadığı bazı alışkanlıkları kazandığını gösterir. Bunun sonucu olarak da çocuklar bazı tahmin ve varsayımlar ileri sürebilirler. Kurdukları varsayımları denerler, soyut düşünürler, genellemeler yaparlar.

Çocuklar giderek birbirlerini daha iyi anlayabilirler, başkalarını görüş açılarına göre düşünebilirler. Bu durum olaylar olmadan sonucu kestirme yeteneğini geliştirir. Buna “içselleşmiş düşünce ya da konuşma” denir.

Birçok açıdan düşünebilme ergene yeni bir düşünce esnekliği sağlar. Çocuğun eylem çerçevesinde sınırlı olmasına karşılık, ergen zihinden birçok seçeneği gözden geçirip inceleyebilir. Kuramlar biçimlendirebilir ve düşsel dünyayı kavrayabilir. Gerçek ya da olası sosyal sistemlerin çeşitliliği konusunda ilgisinin artması sonucu, genç kendi standartlarına eleştirici bir tavır takınır. Böylece kendisine ve üyesi olduğu çeşitli grupların görüşlerine tarafsız bir gözle bakmaya başlar. Toplumun gelenek ve göreneklerine,  kurallarına karşı tutumu değişir. Genç, bunların yetişkinler tarafından kararlaştırıldıklarını ve değişik gruplara göre farklılıklar göstereceğini kavrarlar. 

C) DUYGUSAL – RUHSAL GELİŞİM:

Ortaokula denk düşen yıllar olan ilk ergenlikte, cinsel uyanışla birlikte yeni ruhsal özellikler ve davranışlar kendini gösterir. Çocuklar oldukça dengeli  ve uzun bir davranış döneminden sonra ansızın dengesiz ve düzensiz bir evre olan “ergenlik dönemi” nin içinde bulurlar kendilerini. Dengeli ve uyumlu ilkokul çocuğu gider, yerine oldukça tedirgin, güç beğenen çabuk tepki gösteren bir ergen gelir. Duyguları iniş ve çıkışlar gösterir. Tepkileri önceden kestirilemez, derslerle ilgisi azalmış, çalışma düzeni bozulmuştur. İstekleri artmıştır. Kendine tanınan hakları yetersiz bulur. Evdeki kuralların çokluğundan ve sıklığından yakınır. İlgileri artmış, gelip geçici olan hevesleri çoğalmıştır. Süse ve giyime olan düşkünlük artar. Toplumsal olaylara ve politikaya ilgi artar. Kulaktan dolma görüşleri savunur, büyüklerle tartışmaya girişir. Ana-babaya ters gelen davranışları yapmaktan ve devam ettirmekten büyük zevk duyar.

Ergenlik dönemi, özlem duyulan bir yaşam dilimi olmadığı gibi, çocuk için de yaşanması oldukça zor bir dönemdir. Bu evrede hızlı belirgin değişikliklerin yer aldığı, çocukların tümüyle yeni bir kişiliğe büründüğü ileri sürülmektedir. Bu değişiklik cinsel olgunluktan yani biyolojik gelişmeden kaynaklanmaktadır.

Özellikle sağlık konusuyla duygusal tepki arasında önemli bir ilişki vardır. Kötü sağlık koşulları büyümeyi aşırı hassas yapabilir. Ergen, çevrenin istediği biçimde davranmak ve duygularını gizlemek için içine kapanır. Kontrol altında tuttuğu duyguları çoğunlukla sosyal grup tarafından hoş karşılanmayan korku, öfke ve kıskançlık gibi duygulardır.  Ergenlikte çok görülen sertlik ve kabalık gibi davranışların ardında diğer insanlara duyulan ilgi azlığı ve sadece kendi düşünce ve fikriyle ilgilenme gibi faktörler yer almaktadır.

Karamsarlık, gerçekle ilgili çatışmalar, kişisel üzüntü ve şüphe sonucu olur. Güvensizlik duygusu ve çevrenin takdirini kazanma arzusu, gencin başarısızlıklarını ve kendini  incelemesine yol açar ki; bunun sonucunda  da genç kendini yetersiz bulduğunda içine kapanabilir. Bir gün çok neşeli görülen genç, diğer gün üzüntülü ve içine kapanık olabilir.

Arkadaşları tarafından kabul edilmek, sevilmek gereksinimi duyan ergen, bu isteğini birtakım yollarla ifade etmeye çalışır. İstek ve gereksinimleri olumlu olarak karşılandığında mutlu olur. Aksi halde endişelenir, öfkelenir, kıskanır.

Birçok araştırmacı, ergenlik döneminde yüksek bir duygusallık görüldüğü noktasında birleşmektedir. Bu evrede duyguların şiddet kazandığı görülür. Duygular ergenin tüm yaşamında etkili olur.  Küçük bir kırıklık bile ergenin yakın çevresindeki ilişkilerini doğrudan etkiler. Duygusallığın şiddetlenmesi sonucu, gerginlik nedeni ile bazı olumsuz alışkanlıklar görülür. (Tırnak yeme,….. gibi alışkanlıklar gerginlik azaldıkça ortadan kalkar.)

Ergen çoğu kez can sıkıcı beden ölçülerinin bilincindedir; onu incelemek, yeniden tanımak ve başkası üzerinde yapacağı etkiyi tasarlamak için aynanın önünde saatlerce zaman geçirir.

Bu çağ, utangaçlık duygusunun ve dikkati çekme isteğinin (dikkati çekememe korkusunun) yoğun olarak görüldüğü dönemdir. Bu evrede küçük kusurlar son derece büyütülür ve bunlar kişinin tüm bilincini kaplar.

Yüksek düzeydeki duygusallığın nedenlerine bakıldığında;

Duygusal gerginlik, yerleşmiş olan alışkanlıkların yerine yenilerinin kazanılması sonucu oluşur.

Sosyal baskıyla güvensizlik ve şüphecilik duyguları yerine, gence bir kişiliğe sahip olduğu hissettirilmeli, işinde ve sosyal yaşamında arzularını, yetenek ve gereksinimlerine uygun bir biçimde gerçekleştirilmesine yardım edilmelidir.

Çevresel ve toplumsal faktörler  ergende güvensizlik duygusunu yaratır. Çevresinin istediği biçimde davranmak ve duygularını gizlemek  için ergen içine kapanır. Ergen  kontrol altında tuttuğu  duyguları, çoğunlukla sosyal grup tarafından karşılanmayan korku, kaygı, öfke ve kıskançlık gibi duygulardır.

Korkular çocuklukta başlar ve ergenlikte devam etme eğilimi gösterir. Ergenlikte korkular üç grupta incelenebilir.

  • Objelere karşı duyulan korku: Yılan, köpek, uçak, fırtına, ateş gibi.
  • Sosyal ilişkilerde duyulan korkular: Başka insanlarla tanışmak, topluluk önünde konuşmak, alaycı kişilerle bir arada olmak gibi.
  • Ergenin kendisiyle ilgili korkuları:  Yoksulluk , ölüm, kendisinin veya ailesinden bir bireyin ciddi bir hastalığa tutulması.

Yaş ilerledikçe, çevreyle olan ilişkilerin artması sonucu korkuların giderek azaldığı görülür.

Ergenlerde görülen kaygılar;

  • Sağlıkla ilgili kaygılar: Yeterli uyuyamamak, güzel ya da yakışıklı olmamak, sinirli ve gergin olmak, çok zayıf ya da şişman olmak.
  • Kişiliği ile ilgili kaygılar: Kendini aşağı görmek, kendine güveni olmamak, kendini aptal hissetmek, çok hayal kurmak.
  • Aile ve evle ilgili kaygılar: Kendi çalışacağı bir odası olmaması, özel sorunları ana babasıyla konuşamamak, çocuk yerine konmak, eve belli saatlerde dönmek zorunda olmak, yeterli harçlık almamak.
  • Toplum içindeki durumuyla ilgili kaygılar: Toplum içinde yanlış anlaşılmak, çok az arkadaşı olmak, daha çok popüler olmayı istemek, yeni arkadaşlar edinmeyi istemek, ama nasıl edineceğini bilmemek.
  • Kız-erkek arkadaşlığı ile ilgili kaygılar: Karşı  cinsten arkadaşı olmamak, bir kız ya da erkek arkadaşla çıkınca ne yapacağını bilmemek, karşı cinsten  birine nasıl çıkma teklifinde bulunacağını düşünmek, daha güzel ya da yakışıklı olmak, cinsel konularda daha fazla bilgi sahibi olmak.
  • Okulla ilgili kaygıları: Dikkatini toplayamamak, zamanını iyi planlayamamak, çalışırken hayal kurmak, sınav ve kırık not alma kaygısı, sınıf önünde konuşma, üniversite sınavını kazanıp kazanamayacağı, uzun süre TV  izlemek.
  • Meslek seçimi ile ilgili kaygılar: Meslek seçmede yardıma ihtiyaç duymak, şimdi para kazanmak zorunda olmak, kendi yeteneğine en uygun işin hangi iş olduğunu bilmemek.

Ergenlik döneminde öfkeye neden olan uyarımlar genellikle sosyal kaynaklıdır. Ergenle alay edilmesi ona yalan söylenmesi öfkeyi oluşturan başlıca etkenlerdir. Bir  arzu ya da amacın önüne çıkan dış veya iç engeller, ergende kırıklıkların oluşumuna yol açar. Öfke patlamaları, Gençlerde başka ruhsal bozuklukların da eşlik edebildiği bu bozuklukta, gençlerde normalden çok daha sık olarak ufak tefek sebeplerle dahi olsa, olaylar karşısında büyük tepki koyma şeklinde bir görünüm vardır. Bu durum aniden ve çok şiddetli bir cevap şeklinde olabilir.

İnsanı faaliyete iten iç istekler sık sık engellendiğinde  gerilim ve bunalım yaratır. Herhangi bir baskı, hoş olmayan bir olay, yüklenilen ağır görevler veya üzüntü yaratan olaylar baskı ve gerilim olarak nitelendirilir. Ergenlerin geçmiş deneyimleri sınırlı     olduğundan engeller daha büyük bir şiddetle hissedilir.

D) KİŞİLİK GELİŞİMİ

Bu dönemde   bedensel büyüme hızlanmakta ruhsal olgunlaşma ise geri kalmaktadır.  Yetişkin boyutlarına ulaşmış bir gövde de çocuk kişiliği bulunmaktadır. Bu çelişkili durumu içinde duyan ergen ana-babasının çelişkili tutumlarıyla büsbütün bocalar.

Ergenin toplumda rol ve yer sağlaması ve kimliğini bulması özdeşleşme süreciyle gerçekleşir.  Ergen toplum içinde değişik yerlerde değişik roller oynayarak kişiliğini sınar. Özdeşleşme süreci içinde gencin artarda kurup sürdürdüğü iletişimler, denediği roller kullandığı davranış kalıpları birbiriyle çatışır. Birbirine karışırsa kimlik gelişmesi bozulur. Kendi kimliğine yabancı kalır. Ergenlerin iç dünyalarında kendi benlikleriyle sağlıklı iletişim kuramamalarından kaynaklanır. Engel ve zorlama karşısında ergenlerin bir kısmında belli belirsiz; bir kısmında ise ağır bir şekilde kimlik bunalımı görülür.  Kimlik bunalımı ağır geçen gençler  ne istediklerini  nereye yöneldiklerini bilemezler, karar veremez, kalıcı seçimler yapamazlar. Bir mesleğe yönelseler de istediklerinin bu olduklarından emin değillerdir.

Ergenlik dönemi hayranlıkların ve tutkuların bol  olduğu bir dönemdir. Hayran olduğu kişiye her yönden benzemek ister.

Ruhsal alanda yaşanan çalkantı yanında, ergende pek çok olumlu gelişme gözlenir. Düşünme yeteneğinde önemli ilerlemeler olur. Soyut kavramları daha iyi anlar ve kullanır. İlgi alanı genişler ve çeşitlilik  kazanır. Başarılı olma eğilimi çok güçlenmiştir.      Haksızlığa karşı acımasız bir tutum geliştirir.

E) SOSYAL GELİŞİM:

Toplum, ergen bireyi çocuk  olarak görmediği gibi onu henüz yetişkin yerine de koymaz. Ergen, çocukluk ile yetişkinlik dönemleri arasında sıkışmış durumdadır.

Ergen, toplumda saygınlık  kazanmaya ve statü sahibi olmaya gereksinim duyar. Toplumsal uyum büyük ölçüde bu gereksinimi karşılamaya bağlıdır. Ergenlik yılları bir anlamda, toplumsal gelişim ve uyum yılları olarak da nitelenebilir. Toplumsal uyum zamanla kazanılmaktadır. Bu uyum ergenlik döneminde bazı deneyimlerle gelişir. Bu evrede birey kendi cinsinden oluşturduğu grup içinde faaliyetlerini düzenlemeye çalışır.

Ergen davranışlarında görünen düzensizlik ve kararsızlıkta çevresinde çatışan değerlerin olduğu kadar, kendisine yöneltilen farklı tutumlarında etkisi büyüktür.

Ergenlik çağı, kişiliğin toplumsal nitelik kazandığı  bir arayış dönemidir. Ergen, kim olduğunu, neye değer vereceğini, kime bağlanıp inanacağını, amacını bulmaya çalışır. Çevresinde daima onun gibi olmak istediği kişileri arar. Böylece özdeşleşme yaparak kişiliğine biçim verirken, yetiştiği çevrenin ekonomik ve sosyo-kültürel koşullarının etkisi altında, sorumluluk ve özerklik arasında denge kurmak ister.  Zamanla karşı cinse olan düşmanca duyguların yerini ilgi alır. Ergen zamanla içinde bulunduğu grubun idealleri ve sosyal standartlarıyla kendi davranışlarını değerlendirmek durumundadır. Yeteneklerini, dürtü ve ilgilerini grup istekleri doğrultusunda yöneltmesi doğrultusunda başarısı gelişir.

Özdeşleşme, gençlik çağına özgü ruhsal yapı içinde aile bireylerinden başlayarak çevredeki kişilere, düşüncelere, kültüre doğru gittikçe genişleyen bir alanda, gencin istemli ya da istemsiz olarak benimsediği, özümlediği düşünce davranış, tutum ve eylemlerden oluşan bir süreçtir. Özdeşleşmenin oluştuğu  ortamın toplumsal, ekonomik, kültürel özellikleri, bir yandan kişiliği oluştururken, öte yandan kişilikle toplum arasındaki tüm ilişkilerin temeli olan özerklik ve sorumluluk kavramlarını biçimlendirir.

Kişilik ve çevreye baktığımızda, gencin kişiliğini yani duygu, düşünce, tutum, eylem ve davranışını değerlendirmek, ancak onun içinde yaşadığı  ya da içinde çıktığı evreyi tanımak, bu evre içinde sözü edilen temel kavramların ne biçimde geliştiğini bilmekle olur. Ergenlerin duygu, düşünce, davranış, eylem, amaç ve beklentileri 3 katmandan oluşur. Bunlar, temel kişilik yapısı, gençlik çağına özgü psiko-sosyal özellikler, gencin yaşadığı çevrenin sosyal kültürel, ekonomik özelliklerdir. Bu üç katmanın oluşturduğu kişilik yapısı içinde genç, özdeşleşme, sorumluluk çabalarına çözüm arar. Bu çözüm gencin içinde yaşadığı kesimin özelliklerine göre değişik olur. 3 kavram arasındaki dengesizlik, bireysel ve toplumsal sorunlara yol açar. Bu kavramların sağlıklı gelişmesi, gençle içinde yaşadığı toplum arasındaki ekonomik, kültürel dengeye bağlıdır.

Tüm ergenlik dönemi içindeki evrelere baktığımızda, uzmanların büyük çoğunluğu, 12-25 yaşları dolaylarını olumsuz olarak tanımlamaktadır. Karşıtlık, dengesizlik olguları, bu dönemde ağır basmaktadır.

Ergenin davranışlarına rehberlik edecek değerleri kazanması ve sosyal yönden sorumluluklarını öğrenmesi konusunda yardıma gereksinimi bulunmaktadır. Bu gereksinimi  karşılayan ve ergenin yaşamında etkili olan toplumsal kurum ailedir. Ana-babalar, çocuklarının kendileri gibi yetişmesini  istemektedirler. Ergenler ise kendi yaşantılarını düzenlemekte ve inisiyatiflerini kullanmakta bağımsız olmayı arzu etmektedirler.

Bu dönemde bağımsız olmayı  isteyen ergen, arkadaş gruplarının tutum ve davranışlarına ise bağımlı olmayı istemektedir. yaşam  deneyimlerinde  aile ergene yardımcı olursa ergen güvenle büyütülebilir. Aksi halde çatışmalar olur.

Bu dönemde, ana-baba kontrolüne karşı  gelişen tepkiye paralel olarak otoriteye olan gereksinim  ergenin uyumsuzluğuna neden olmaktadır. Ergen isyankâr bir tavır alırken anne-babasının desteğine de gereksinim duymaktadır. Bu çift kutupluluk, ergenin iç çatışmalarını  arttırmaktadır.

Ergenin ana-baba otoritesini reddetmesi, ana- babanın otoriteyi sürdürmek istemesi sonucunda insanlık tarihinden eski sorunlardan biri olan kuşaklar çatışması ortaya çıkmaktadır. 20. yüzyılın baş döndürücü gelişmeleri, kuşaklar arasında sürüp gelen çatışmayı su yüzüne çıkardı. Bilimsel ve teknolojik yenilikler yaşam biçimlerini ve değer yargılarını değiştirdi. Yaygınlaşan eğitim ve iletişim araçları yepyeni uyanış ve bilinçlenme getirdi. Uzayan eğitim dönemi, toplumdaki yerini almak için sabırsızlanan büyük bir tüketici kesim, yani gençlik yarattı. Uyum yeteneği daha çok, toplumsal değişmelere daha kolay ayak uyduran, ancak topluma katılması geciken dinamik ve coşkulu bir kesimdir bu.

Ergen-Aile Çatışmalarına Sebep Olan Konular Şunlardır:

1-     Aile baskısı

2-     Azarlanma

3-     Aile tarafından eleştirilme

4-     Aşırı şekilde nasihat edilmesi

5-     Ana-babanın bir konuyu çok uzatması

6-     Ergenin sağlığı ile çok ilgilenme

7-     Ergenin her şeyini öğrenmeye çalışma

8-     Anne-baba arasındaki tartışmalar

9-     Akşamları eve geç gelme

10-Ergenin tertipsiz ve dağınık olması

11-Okuldaki ders başarısı

12-Ailenin kendini anlamaması.

13-Radyoyu ve teybi çok açması

14-Televizyonu fazla seyretmesi

15-Üstüne çok düşme

16-Temizlik konusunda titizlik

“Anne-babaların, ergenlikte hem çocukları için önem kazanan konulara, hem de onların kendilerine ters düşen davranışlarının, benlik arayışından kaynaklandığını bilmeleri, çocukları ile ilişkilerini olumlu yönde etkileyebilir. Örneğin, sık sık yeni heveslere kapılıp vazgeçmenin, çocuğun sorumsuzluğundan değil, içinde bulunduğu dönemin kimlik arayışından kaynaklanabileceğini bilmek, anne-babaların bakış açılarını ve dolaylı olarak davranışlarını etkileyebilir.”

“Ana-babalar gencin bu dönemde kendilerinden duygusal destek beklediğini, ana-baba ilişkisinin arkadaşlık ilişkisinden farklı ve özel bir yeri olduğunu anlamalı ve unutmamalıdır. Bu arada özellikle erkek çocuk için, babanın destek ve dostluğunun öneminin de anımsanması gerekir.”

Çocuk Suçları

Yapılan araştırma bulgularında çocuk suçlarının en çok on dört yaşında işlendiği görülmüştür. Bu bulgu zorlu ergenlik dönemiyle suç arasında dinamik bir ilişkinin varlığını kanıtlamaktadır. Çocuk suçluluğu derinlemesine incelendiğinde, sorunun psikolojik, eğitimsel ve sosyal bir olay olduğu görülür. Suçlu gençlerle yapılan araştırma bulguları, gençlerin evden kaçmalarına dolayısıyla anti-sosyal davranışa ilk adımlarına atma kararına neden olan en büyük etkenin %59 oranında baba baskısı olduğu kanıtlanmıştır. Suç işleyen çocukların aileleri incelendiğinde şu gerçekler ortaya çıkmıştır: Bu tür aileler genellikle çok çocuklu yoksul ailelerdir. Ayrıca aile içinde kavga, gürültü ve geçimsizlik fazlaca görülmektedir. Çocuklar başıboş ve denetimden uzaktır. Uygulanan disiplin ya çok sert ya da gevşektir. Ceza yöntemi olarak dayak sık ve ölçüsüz kullanılır.

Arkadaş İlişkileri

Ergenliğe giren bir gence evi dar gelmeye başlar. Ana babanın öğütlerinden, eleştirilerinden karışmalarından usanan genç, kendini dışarı atar. Kendi gibi bağımsızlık arayan, aynı kaygıları paylaşan, benzer bocalamayı yaşayan yaşıtlarına katılır.

Ergenlik döneminde kız-erkek arkadaşlıkları kişiliğin gelişmesinde, olgunlaşmasında, toplumsallaşmasında, cinsel kimliğin kazanılmasında büyük önem taşımaktadır. Kız ve erkeğin birlikte bulunduğu arkadaş grupları içinde gençler giyimlerine, oturmalarına, yürümelerine  konuşmalarına dikkat eder, özen gösterirler.  Duygu, düşünce, davranış ve tutumlarını denetlemeyi öğrenirler, çalışma, çaba ve güçleri artar. Bunlara karşılık birçok aile kız-erkek arkadaşlığından hoşlanmaz ve kabul etmez. Bu durum zaman zaman ergenle ailesi arasında bazen de ergenin iç dünyasında çatışma ve sürtüşmelere neden olur.

Ergenlik çağında arkadaş grubunun etkisi, ergenin içinde bulunduğu bütün diğer gruplardan daha önde gelir. Çoğunlukla ev, işyeri, okul, mahalle, semt çevresinde oluşan arkadaş grupları, gruba katılan gençlerden birinin ya da ikisinin kazandığı saygınlıkla bir iki önder kazanır. Önder çevresinde toplanan grup olarak amaçları, beklentileri, değerleri, ilkeleri ve iletişim biçimini oluşturur. Özdeşleşme   süreci içinde aileden çevreden toplumdan aktarılan bütün davranış biçimlerine başkaldıran, karşı çıkan ya da bunlara ilgisiz kalan gençler yeni amaçlar, beklentiler, değerler peşinde koşar,  yeni kültür arayışları içine girer. Kendisi için en uygun olan arkadaş grubunu seçer. Gruba katılan ergenler çevreden uzaklaştıkça   gerçekten soyutlanır, topluma yabancılaşır. Ailelerinden, çevreden yeterli anlayış, destek ilgi ve sevgi görmediklerini söyleyen ergenler içinde bulundukları gruplarda ürettikleri değişik ve yeni davranış kalıplarıyla alışılagelmiş davranış kalıplarına karşı çıkmaktadır.  Bu gruptaki ergenler renk renk  giysileri, kimisinin uzun saçları, kimisinin içinde esrar olan büyük sarma sigaraları  ya da pipolarıyla içinde yaşadıkları topluma karşı  yabancı simgeler oluşturmuşlardır.

Türkiye’de yapılan araştırmalarda bu grupların yaş ortalamasının 17-18 olduğu, çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu, baskılı, ilgisiz, sevgisiz, çatışmalı, parçalanmış aileden geldikleri, aile ve toplumla sağlıklı ilişki kurmadıkları görülmüştür. Ergen ortak amaç ve beklentilerinin çevreden kaçmak, hoş zaman geçirmek, karşı cinsle kolay ilişki kurmak otoriteye karşı çıkmak, alkol uyuşturucu kullanmak olduğunu belirtmişlerdir.

“Bizler Genç Olduk, Gençliğin Ne Demek Olduğunu Biliyoruz. Ama Onlar Henüz Yetişkin Olmadılar, Bu Yüzden Sağlıklı Bir İletişimde Sorumluluğun Büyüğü Biz Yetişkinlere Düşmektedir!”                                               

                                                                             Binnur YEŞİLYAPRAK

 

 

Gençler Öğretmenler ve Okul

Gençler için okul, hem öğrenim ve arkadaşlık yeri, hem de öğretmenlerle yeni ve değişik ilişkiler kurulan toplumsal bir ortamdır.  Genç ailesinden dolayı değil, kendi yetenekleriyle, başarısıyla ve kişilik özellikleriyle beğenilmek ister. Bu yüzden okul ortamı hem etkilendiği hem de başkalarını etkileyebildiği bir toplumsal ilişki ortamıdır. Genç orada bir süre için yadsıdığı ana babasının yerine geçecek yetişkin örnekleri bulur. Hayranlık duyduğu bir öğretmen bu geçiş döneminde ona dayanak olur.

Aslında gençler bu çağda ana babalarını beğenmedikleri gibi öğretmenleri de güç beğenirler. Ya olduklarından daha iyi bulurlar ya da olduklarından daha olumsuz olarak değerlendirirler. Hayran olduğu öğretmen dışındaki öğretmenleri olduklarından daha değersiz bulurlar.

Gençle öğretmen arasında kişisel ilişkilerden doğan yakınlıklar gencin ileride seçeceği mesleği belirleyebilir. Başarılı  olmuş insanları okul yıllarında çok etkileyen, onları yönlendiren bir öğretmeni vardır.

Öğretmenin bir ders ve not makinesi olduğu durumlarda gençler, öğretmene sokulamaz. İletişimin olmadığı bir yerde  öğretmen erişilmez ve korkulan bir birey olmaktan ileri gidemez.

Özellikle lise yıllarında gençlerin özel ilgi alanları iyice belirir. Genç belli derslere daha ağırlık verir, sevdiği derslere daha çok çalışır. Sevdiği öğretmenin dersini öne alır, sevmediklerini boş verebilir.

Öğretmenler ya korkutan, güçlü, onların yazgısını elinde tutan baskıcı düşmanlar  ya da daha bilgili, olgun, deneyimli kahramanlar ve örnek insanlardır. Ara sıra arkadaş, ağabey abladırlar. Gençler öğretmenleri bu üç kümeden birine yerleştirir.

F) CİNSEL GELİŞİM

Ergenlikte,  cinsel bir takım değişiklikler  gerçekleşir. Kız, kızlık kimliğini; erkek de erkek kimliğini çoktan benimsemiştir, ama aşılacak son bir aşama kalmıştır o da cinsel iç salgı bezlerinin hızlı  uyanışıyla ortaya çıkan yeni duruma uyum sağlamaktır.

Cinsel kimliği iyi gelişmemiş olan ergenler insanlar arası ilişkileri, özellikle karşı cinsle ilişkileri sağlıklı biçimde sürdüremediklerinden sık sık çatışma ve sürtüşmelere düşerler. Bunların çözümsüz kalması ruhsal bunalım ve çöküntülere neden olur. Ayrıca cinsel kimliğin gelişmemesi gencin cinsel yapısında ilgi, sevgi, güven saygınlık gibi duyguların gelişmesini engeller. Ruh sağlığı bakımından gerekli olan kişiye mutluluk veren bu duyguların yerine kaygı, korku, kıskançlık, kin, nefret gibi duygular gelir. Çoğunlukla bu duygulardan kaçmak, bastırmak için alkol, uyuşturucu ilaç ve madde kullanmaya başlar.

Birçok bireysel ve toplumsal sorunun, çatışmanın, sürtüşmenin, kaygı ve korkunun, gerginliğin, sıkıntının, tedirginliğin altında, cinsel içgüdünün ve dürtünün olgunlaşmamasından, toplumsal nitelik kazanamamasından kaynaklanan değişik karmaşık nedenler yatar.

Cinsel içgüdünün sağlıklı bir biçimde gelişmesi, toplumsal bir nitelik kazanması, bu içgüdüye bağlı olarak ortaya çıkan duygu ve coşkuların denetlenmesine, düzenlenmesine, engellenmesini ve ertelenmesini mümkün kılar. Bunu başarabilecek ilk kişilik yapısının ve cinsel kimliğin kazanılması iki cins arasındaki  iletişimin sağlıklı  biçimde kurulup sürdürülmesi, bireyin ve toplumun ruh sağlığı, dirliği düzeni cinsel eğitimle bağlantılıdır.

KUŞAKLAR ARASI ÇATIŞMA

Erişkinler, gençleri eskiden beri sorumsuz, saygısız, büyüklerin öğüdüne kulak asmayan ve kendi doğrultularında giden kişiler olarak tanımlamaktadırlar. Gençlerin eski kuşakla ilgili görüşleri de  tarih boyunca değişmeden kalmıştır: Erişkinler, gençlerin gözünde, hep geri kafalı ve tutucu kişilerdir. Yaşlılar kendi aralarında “Nerede bizim gençliğimiz, nerede şimdiki gençlik!” diye dertleşirler. Oysa kendileri de gençliklerinde bir önceki kuşakla benzer çatışmayı yaşadıklarını unuturlar.

Eski kuşaklar, yeniliklere uymakta güçlük çekince, geleneklere ve eski yaşam anlayışına sımsıkı tutundular. Çocuklarını da kendilerinin uzantısı ve birer kopyası gibi görmek eğiliminde olduklarından, gençlerdeki başkalığı yadırgadılar. Oysa yeniliğe açık olan gençler hızlı değişmelere ayak uydurmakta daha başarılı oldular. Erişkinlerin, gençlere tepeden bakmaları, onların ilerici düşünce ve amaçlarını kuşku ile karşılamaları, aradaki kutuplaşmayı hızlandırdı.

Doğaldır ki, başkaldırma eğilimi her zaman yıkıcı olmaz. İlişkiler tümden kopmamışsa genç olumlu sonuçlara ulaşabilir. Gençlerdeki değişik olma, eskilere benzememe dürtüsü, onları yeni gerçekler aramaya yöneltir. Bilimde, sanatta ve toplumsal yaşamda gerçekleştiren birçok yenilik ve atılımlar, eskiye tepki olarak ortaya çıkmışlardır.

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 24.06.2016 - Güncelleme: 25.09.2024 12:37 - Görüntülenme: 1835
  Beğen | 1  kişi beğendi